Türk Okçuluğu
Türklerde ok ve yayın hikayesi çok eski zamanlara uzanır.
Oğuz Kağan efsanesinde savaş ve sembol olarak karşımıza çıkar
Orta Asya'da ok, yay ve kılış en önemli av ve savaş silahları
idi. Kılıç yakın mesafelerde etkili bir silahken, ok ve yay
yüzyıllarca "uzun menzilli" bir silah olarak kullanılmıştır.
Türklerin İslamiyeti kabulünden sonra ok ve yaya verilen önem
dini bir anlam da kazanmıştır. Yazılı kaynaklarda gördüğümüz
kadarı ile İslamiyetin ilk yıllarında ok ve yay, diğer hiç bir
silahın sahip olamadığı özel bir anlam ve önem kazanmıştır.
Bu noktada Hz. Muhammed (SAV)'in ok ve yaya verdiği önem dikkat
çekicidir. Ok ve yay üzerine 40'ın üzerinde hadis bulunmaktadır.
Bunlardan bir kaçı şöyledir:
"Bir ok sayesinde üç kişi cennete girer: Oku yapan, sunan
ve atan"
"Ok atmak nafile ibadetten daha hayırlıdır"
"Ok atmayı öğrenen, sonra da özürsüz terkeden bizden değildir"
"Çocuklarınıza Kur'an okumayı,ok atmayı ve yüzmeyi
öğretiniz"
Ortaçağ'dan 19. yüzyıla kadar Türkiye'den Hindistan'a kadar
uzanan İslam coğrafyasında okçuluk atış tekniği ve silah olarak
olağanüstü bir seviyeye erişmiştir. Osmanlı İmparatorluğunda ise
en üst seviyesine erişmiştir.
İlk Spor Kulübü
Türklerin eski spor hayatında müsabakalar büyük önem
taşımıştır. Güreş müsabakaları, kayık yarışları, at koşuları,
cirit (atlı-mızraklı oynan oyun) ve çöğen (polo benzeri oyun)
oyunları, kılıç kalkan vuruşmaları halkın büyük ilgisini
çekmiştir.
En çok ilgi çeken gösteriler şüphesiz nişancılık ve ok
müsabakaları ile ilgili olanlardır. Okçuluk, Osmanlı’da 15.
yy.’ın ikinci yarısından itibaren düzenli ve planlı bir spor
faaliyeti olarak yapılmaktaydı. Bu nedenle Osmanlı İmparatorluğu
döneminde, okçuluk faaliyetlerinin gerçekleştirildiği 34 büyük
meydan tahsis edilmiştir. Çeşitli illerdeki bu yerler “ok
meydanı” olarak anılırdı. Ok meydanları antrenmanların ve
yarışmalarının yapıldığı yerler olmaları dışında, sporcuların
ikamet ettiği, kendine ait ödenekleri, idarecileri ve
hizmetlileri olan muazzam tesislerdi. Belirlenmiş kural ve
tertip içerisinde, üzerlerinde sürekli olarak sportif
faaliyetler gerçekleştirilirdi.

Türk minyatürlerinden ayrıntılar: At yarışı, okçuluk
gösterisi ve yağlı güreş.
Şüphesiz bu ok meydanlarının en ünlüsü, İstanbul
Okmeydanı’dır. İstanbul’un Fethinden (1453) hemen sonra, II.
Mehmet (Fatih) tarafından yerleri sahiplerinden alınarak okçuluk
sporuna resmi olarak vakfedilmiştir. Alanın sınırları ve
kullanım amacı tecavüzleri önlemek için ayrıntılı olarak
belirlenmiş, alan dahiline tırnaklı hayvan sokulması, ölü
gömülmesi, ev yapılması, hatta kuş uçurtulması Sultan Fermanı
ile yasaklanmıştır. Tesis, Hıdırellez’de (6 Mayıs) açılır,
Kasım’da (Ruz-ı Kasım) kapanırdı. Atışlar ve müsabakalar
Pazartesi ve Perşembe günleri yapılırdı. Böylece 48 gün resmi
müsabakalar ve çalışmalar için ayrılmış olur, geriye kalan
zamanda da sporcular serbest çalışma (meşk) yapabilirlerdi. |