Türk Okçuluğunda "keşke"ler bittiZ. Metin Ateş - 29 Ekim 2008 Çarşamba Tarih 2 Şubat 2005... Bu soğuk ve ıslak günde ileride eşim
olacak genç bayanla, Okmeydanı Keçecipiri mahallesinde "menzil
taşı" arıyoruz. Sn. Şinasi Acar'ın bir web sitesinde yayınlanan
notlarını kılavuz olarak almışız (sonradan Şinasi Hoca bunları
eşsiz bir kitapta toplayacak ve tanışıklığımız birlikte makale
yazmaya dek uzanacaktır). Daha mahalleye ilk girişimizde
elimizdeki notlar, haritalar nedeniyle -ilerideki gezilerde
artık doğal karşılayacağımız- tedirgin ve asabi bakışlarla
karşılaşıyoruz.
Okçuluğa başlayalı tam bir sene olmuş, ok atmak artık yeterli
gelmiyor... Kemankeş atalarımızın, okçuluğun o altın çağında
diktiği menzil taşlarını görmek, kitabelerine dokunmak
istiyoruz. Ayrıntısız harita ve tabelasız sokaklar yüzünden bir
müddet sağa sola bakınarak dolanıyoruz (Belediye daha sonra her
sokağa tabela dikecektir). 15. dakikanın sonunda bayanların
mağaza indirimlerini, dükkan vitrinlerini ıskalamayan o
bakışları bu kez bir menzil taşını farkediyor ve "işte orada"
diyor -müstakbel- eşim... Bir merdivenin köşesine itilmiş,
üzerine elektrik kablosu sarkmış, sprey boya ile tecavüze
uğramış Mehmed Hafid Molla'nın menzil taşı bütün güzelliği ile
karşımızda duruyor. Hayatımın en unutulmaz anlarından birini
yaşıyorum. Üzerine pek çok makale yazılan, tüm dünyanın
hayranlıkla andığı "Türk menzil okçuluğu"nun yaşayan bir tanığı
karşımızda duruyor. Hemen karşısında -daha sonradan Hacı Beşir
Ağa'nın menzil taşına ait olduğunu tespit edeceğimiz- kırık bir
kaide duruyor. Kaldırım kenarına ilişmiş, üzerine basılmaktan
dolayı aşınmış ama yeri değişmemiş...
2. saatin sonunda elverişsiz hava şatları sadece 2 taş daha
bulmamıza müsaade ediyor. Kararan hava ile birlikte dönüş yolu
görünüyor. Planımız tekke kalıntılarının önünden geçerek sahil
yoluna inebilmek... Tekke'ye geldiğimizde; mezar taşı sanılarak
hazire içine konan Reis-ül Hattatin (hattaların reisi), Şeyh-ür
Ramiyan (atıcıların şeyhi) Şeyh Hamdullah'ın menzil taşı da
buluyoruz ve gezimiz sonlanıyor. Deklanşöre basarken, M. 1505
tarihli Okmeydanı'nın bu en eski menzil taşının son fotoğrafını
çektiğimi bilmiyorum bile. Çünkü bundan kısa süre sonra Beyoğlu
Belediyesi'nin bir restorasyon girişimi olacak ve bu eşsiz taş
30 sene önce olduğu gibi yine ortadan kaybolacaktır...
 |
 |
Şeyh Hamdullah'ın
menzil taşının çekilen son fotoğrafıı (solda) ve
Hayat Tarih Mecmuası'nın 1974 tarihli nüshasından
bir makale başlığı (üstte). |
5 cülus görmüş, Türk hat sanatının kurucusu olarak kabul
edilen, Fatih'in Amasya'dan dostu, oğlu Bayezid'in katibi olan
bu zatın mezar taşı, menzil taşı ile hemen hemen aynı formda ve
Üsküdar Karacaahmet Mezarlığının bir köşesindedir. Kabrin,
mütecaviz mezar avcılarına rağmen ayakta durabilmesinin nedeni,
bir velinin babasına ettiği rivayet olunan "...Namı kıyamete
dek kalsın ve ismi de HAMDULLAH olsun." duası olsa gerektir.
2005'in aynı günleri, aynı zamanda geleneksel Türk okçuluğu
ekseninde insanların bir araya geldiği dönemdir. Kemankes.com
sitesi etrafında toplanan küçük bir grupla aynı yıl sonunda
tekrarladığımız gezi, bir gelenek halini alır. Bu gezilerden
birinde Sn. Adnan Mehel ve Ali Kılıç'ın keşfettiği II. Mahmud'un
ayak taşı, ölçü birimi "gez" kavramı üzerine akademik
araştırmaların yapılabilmesine olanak tanır. Bunun yanında
yaptığım sayısız haftasonu kaçamakları ile Okmeydanı menzil
taşlarının dijital bir haritası oluşur ve envantere eklenir.
Buna rağmen 300 adet menzil taşından sadece 25 kadarı günümüze
ulaşabilmiş durumdadır.
Yaklaşık bir ay kadar önce Güney Kore'de ikincisi düzenlenen
ve bir hafta süren Dünya Geleneksel Okçuluk Festivali'ne davet
edildik. Yarışmaların yanı sıra bir de akademik seminer
gerçekleştirildi. Toplam 15 adet sunumun tebliğ edildiği
toplantıda 3 sunumun Türkiye'den yapılmış olması gurur
vericiydi. İzleyicilerin
menzil atışları ve menzil taşları ile ilgili sunumu dikkatle
izlerken kaybolan değerimize olan ilgilerini görmek ebette
sevindirici idi. Hatta pek çok katılımcı sunum sonrası bizzat
gelerek tebriklerini sundu. Fakat gönül isterdi ki keşke onlara
örnek olacak koruma ve yaşatma projelerinden bahsedebilmiş
olsaydık. Keşke kırılan, temel taşı yapılan, yok edilen anıtları
değil; korunanları gösterebilseydik. Keşke illegal olarak talan
edilen Okmeydanı'nı değil, bir açık hava müzesini
anlatabilseydik. Keşke Güney Kore hükümeti ve Olimpiyat
Komitesi'nden aldığımız desteğin onda birini Türk
yetkililerinden de alabilseydik.
Ama biz "keşke"lerle uğraşmayı uzun zaman önce bıraktık.
Küçük ama elit ve entelektüel grubumuzla Türk Okçuluğu'nu ihya
etme çabalarımız, bu yöndeki çalışmalarımız devam edecek.
Kapımız, elini taşın altına koyabilen ve samimi olan herkese
açıktır.
Z. Metin Ateş yazıları
|