Macaristan'da bir Türk dostu: PaliY. Metin Aksoy - 14 Mart 2009 Cumartesi
Posta Pal ile Kore de WTAF etkinliğinde tanışmıştık. Orada çok kısa bir tanışıklığa
rağmen Metin Ateş'e ulaşıp bizi Budapeşte ye davet etti. Etkinliğin yarışma bölümünde,
Macar tarihinin önemli kilometre taşlarına atıfta bulunan hedeflere atış yapılacaktı.
Bununla ilgili sunumunu da WTAF Akademik Seminerinde yapmış, hatta “en iyi sunum"
ödülünü almıştı.
Törökbalint'te onun evinde ekip olarak kaldığımız gece "Dostlar, size söylemem
gerektiğini düşündüğüm bir kaç önemli sey var" demişti. O konuya birazdan değinmek
üzere bir ara veriyorum ve benim de Pali gibi sizlere bahsetmem gerektiğini düşündüğüm
önemli bir kaç şey var.
Pali (kendisine böyle hitap etmemizi istedi) Kore de "Mohaç
için hedef yapmayı unutmuşsun" şeklindeki takılmama şöyle cevap vermişti:
"İçimde Türklere karşı en ufak bir düşmanlık yok". Bizimkilere karşı Belgrad'ı ve Eğri kalesini kahramanca
savunmuşlar ve bir müddet direnmişlerdi. Kore'de “Geçmişten geleceğe Macar Okçuluğu"
hakkındaki sunumunda, geleneksel okçuluk müsabakalarında kullanmak üzere yaptıkları
yedi hedeften ikisini bu kuşatmaların anısına hazırladıklarını, diğerlerinin ise
Rus, Avusturya ve Moğollara karşı verdikleri mücadeleler için olduklarını anlatmıştı.
Yıllarca özgürlük mücadelesi vermişlerdi. Özgürlüklerini ise Mohaç'ta yitirmişlerdi.
Mohaç, Macarlar için tam bir sosyal travma olup hatırlanması bile onlara çok ağır
geliyordu. Bu nedenle sonradan yaptığım espri nedeniyle mahcubiyet duydum.

Budin Kalesi'ndeki Abdurrahman Abdi Arnavut
Paşa'nın mezar taşı. |
Ama Türkler gittikten sonra gelenler onlar için özgürlük değil, katmerli zulüm
getirmişti. Daha Rusların Budapeşte'ye girip Macar başbakanını astıkları gün bile
hafızalarından silinmemişti. Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti, Macarların
tüm bu mücadelelerinde yanlarında yer almış ve Türklerin imajını çoktan düzeltmişti. Zigetvar'da Kanuni'nin heykeli olduğunu, Budin Kalesi'ni son savunan ve ölmeden
kaleyi teslim etmeyen Osmanlı Paşasının mezarına "Kahraman düşmandı" diye yazdıklarını
ve Avusturya'ya karşı savaşan Milli kahramanları Ferenc Rakoczi'nin, Osmanlı tarafından
himaye edildiğini ve Türkiye'de öldüğünü unutmadıklarını ve kendilerinin belki tüm
Avrupa ülkelerinden farklı olduklarını anlattı.
İlk bakışta alelade bir Macar insanı görünümünde olan Pali belki 10'a yakın enstrümanı
(biraz bağlama dahil) kullanabilen, bilgili ve çelebi bir insan. Son gece ben, Şafak Tavkul ile tüm Türki Cumhuriyetlerin müziğinden örnekler verirken, o da gitarıyla
Makedonya şarkıları, Fransızca şarkılar ile arkamızdan yetişmeye çalışıp bir sure
sonra yorgunluktan pes etmişti. Eşi ve çocukları da dünya tatlısı insanlar. Hanımı
Judit, ilk gün bizim için bulgur pilavı yapmıştı. Pali ertesi gün evinin anahtarını
elime sıkıştırırken "Aman Judit bunu görmesin sen nasıl karından korkuyorsan
ben de öyle korkuyorum" diyen ve kısa bir sure önce tanıştığı bir Türk'e evinin
anahtarını rahatlıkla verebilen bir insan bir arkadaş.
Evet özgürlük için yüzyıllarını harcamış bu insanın tarihlerini eşeleyip Eğri
Kalesi'ni bizimkilere karşı canla ve başla savunarak iki Osmanlı paşasını püskürtmelerini
ulusal zafer olarak görüp bunun anısına bir hedef yapmış olmasını artık yadırgamıyorum.
Çünkü zaten biz o hedefin karsısına geldiğimizde bana mahcup bir şekilde göz atıp
arkadaşıma "Biz Türkiye ye geldiğimizde Mohaç için bir hedef yapmazsınız
umarım çünkü biz orada özgürlüğümüzü yitirdik" diyip acı acı gülecek kadar bilge bir
insan. Ayrıca açılış gecesinde bizden önce oğlu ile Eğri Kalesi Şarkısını söyledikten
sonra “şimdi durum 1-0 ama Türkler birazdan bunu telafi edecekler" diyerek
arkasından bangır bangır ritim ile coşkulu bir şekilde söylediğimiz “Estergon Kalası"
türküsünü alkışlayacak kadar hoşgörülü bir insan o.
Ben de özgürlüğü için her metrekareye onlarca şehit veren bir milletin evladı
olarak Pali'ye de hedeflerine de saygı duyuyorum. İkimizin milliyetçiliği arasındaki
fark benim bir imparatorluğun, onun ise sürekli örselenmiş bir ulusun varisleri
olmamızdı. Sanırım Pali'yi en iyi anlayanlardandım. Ama eminim ki Macaristan'da
ona Estergon Kalası'nı çalmamıza müsaade ettiği için kızan fanatikler olacağı gibi
bize de Belgrad ve Eğri için yapılmış hedefler olan bir yarışmaya katıldığımız için
kızacak fanatikler olacaktır. Ama bunlar ne Pali'yi ne beni ilgilendiriyor.
 |
 |
Pali ve oğlu Csongor Eger Şarkısını seslendirirken
(solda), Belgrad ve Eğri savunmaları adına yapılan
hedefler (üstte). |
Neyse, Pali ilk gecemizde geç vakitte utana sıkıla
“sizlere bahsetmem gereken bir şey var" dedikten sonra, “Buraya
çağırdığım diğer ülkelerin insanlarının hemen hepsi Macar asıllı ve Macarca
konuşan insanlardır" demişti. Sınırların
savaşlar sonucu galiplerce çizilmesiyle bugün Sırbistan, Ukrayna, Romanya, Slovakya'da
kalmışlardı. Artık kimsenin yeni sınırlar çizmeye niyeti olmamakla beraber dış ülke
Macarlarının kimliklerini korumaları için çalışıyordu. Biz de gülerek “no
problem"
dedik. Aynı duyguları dış Türkler için biz de hep taşımıyor muyduk...
Hemen ardından geleneksel okçuluk için bizim de içinde olacağımız “kuşak" veya
“kemer" adını verdiği proje hakkında konuştuk. İçinde Macarların yaşadığı ülkeleri,
Türkiye dahil olacak şekilde okçuluk ile birbirlerine bağlamak istiyordu. Ben bu
projeden ancak onur duydum. Avrupa ortasından akrabalarımızın bize yüzlerce yıllar
ötesinden bir seslenişi gibiydi. Sadece Pali'den değil, oradaki şoförümüz dahil
tüm milliyetçi Macarlardan sadece sempati, ilgi ve saygı gördük. Küçücük bir olumsuz
anımız bile olmadı. Bu satırlardan kuzenimiz, akrabamız, arkadaşımız ve kardeşimiz
Pali'ye tekrar tekrar teşekkür ediyorum. İlk fırsatta kendisini ve arkadaşlarını
Türkiye'de yapılacak bir etkinlikte görmeyi arzu ediyorum.
|