Yayın: Hayat (Sayı 3, 15 Ocak 1976) Yazar: Prof. Emin Barın, M. Uğur Derman | Bu makale 47 yaşında |
Hattat Necmeddin Okyay
93 yaşında kaybettiğimiz,
eski Türk el sanatlarının
büyük ustası
Hattat
Necmettin
Okyay |
 |
|
HOCA'nın Cevat Dereli tarafından
yapılan ve canlı, hayat dolu kişiliğini yansıtan karakter portresi... |
ESKİ Türk sanatlarının, bilhassa hat sanatının büyük ustası
Necmeddin Hoca'yı da toprağa verdik.Uzun zaman hocalara hocalık etmiş olan
hocamız, çok yönlü bir sanatkârdı. Klasik Türk cildi. Ebruculuk, mürekkepçilik,
okçuluk, gülcülük gibi kaybolmaya yüz tutmuş eski Türk el sanatlarını yorulmadan
araştırmış, öğrenmiş ve en güzel örneklerini meydana getirmiştir. Büyük emek
verdiği bu sanat kolları içinde en çok üzerinde durduğu, hat sanatıydı. Hocası
Sami Efendi'nin tavsiyesi üzerine yalnız «talik» yazı yazmış, bu yazı türünde
güzel eserler vererek, son devrin talik üstadı unvanını hakkıyle kazanmıştır.
Ben Necmeddin hocanın bu büyük özellikleri dışında, iki ayrı
yönünü belirtmek istiyorum. Biri. gördüğü her şeyin saklı esrarını çözmeye
çalışan, cin gibi iki göz arkasında espri kaynağı pırıl pırıl bir zeka; diğeri
binlerce hattatın yazı karakter özelliklerini uzun yıllar barındıran olağanüstü
bir hafıza...
İşte bu iki özellik, Necmeddin Okyay'ı eski sanatlarımızın
büyük ustası yapmıştır. Onun yazma bir eserin sonunda bulunan hattat adına
bakmadan her hangi bir sayfasını besmeleyle açıp tetkik ederek yazan hattatın
adını söylemesi yazı tarihinde pek az kimseye nasip olmuş bir haslettir. Bu
haslet bilhassa imzasız veya başkaları tarafından tasdik edilmiş yazılarda çok
büyük önem taşır. Necmeddin hoca bütün bir hat tarihinde bu konuda rakipsiz
yegâne üstat idi. Bu konuya ait bir anım. durumu çok güzel yansıtmaktadır:
«SEN NE DİYORSUN?»
10 yıl önce. yani hocam 83 yaşında iken. bana
Şeyh Hamdullah'ın hattıdır diye kıymetli
bir Kur'an getirdiler. Tetkik ettim; Şeyh devrine yakın, fakat onun yazısı
olmadığını söyledim. Son sayfasında iki hattatın ayrı ayrı «Şeyh Hamdullah'ın
hattıdır» diye tasdik ettiklerini gördüm. Tasdikler hattatların kendi el
yazılarıydı, inanamadım. Hocaya telefon ederek durumu bildirdim. Hoca, «İki
hattat tasdik etmiş.» lafını duyunca, bana «Filan var mı?» diyerek
hattatların adını birer birer söyledi ve hemen «Sen ne diyorsun?» diye
sordu. Ben, yazının Şeyh devrine yakın tarihte yazıldığını, Şeyh Hamdullah'ın
yazısı olmadığını ve bu tanınmış hattatların tasdiklerine şaştığımı
söyledim.Hocam üzgün bir şekilde. «Ah evlâdım, bana o Kur'anı yirmi yıl önce
bir defa gösterdiler. Ben o zaman bu Kur'anın Şeyh Hamdullah'ın yazısı
olmadığını İspat ettim ve asıl hattatın İmzasının tezhiple kapatıldığını
söyledim. Çok takdir ettiğim ve sevdiğim İki hattat da gözümden düştü. Allah
bana bu günleri gösterdi, sen de bunu ayırabildin,» dedi.
Ben böyle bir zekâ ve hafıza karşısında her zaman hürmetle
eğilir, hocama Tanrı'dan mağfiret dilerim.
■
Prof. EMİN BARIN

NECMEDDİN Okyay Akademi'de hocalık
ettiği yıllarda...
|

Necmeddin Hoca'nın ebrulu bir yazısı : Tevekkeitü
al Allah |
Bir sanat hazinesini gömdük
5 OCAK 1976 pazartesi sabahı, Üsküdarlı Hattat
Necmeddin Okyay'ın - her parmağı ayrı bir marifet taşıyan - ellerini bu fâni
âlemden çekmesiyle, Klasik Türk Sanatının en parıltılı bir sayfası ebediyen
kapanmış oldu: (1883 - 1976).

MERHUM Necmeddin Hoca'nın meraklarının başında
okçuluk ve yaycılık geliyordu. Usta bir okçuydu. |

HAT üstadı Necmeddin Okyay merhum, bu yazının
muharriri Dr. Uğur Derman'a hat gösterirken. |
Doksan üç yıllık aziz ömrünün bir ânını boşa harcamadan, önce
öğrenmek, sonra da öğretmek şevkiyle yanıp tutuşan ve bir ibâdet hazzı içinde
çalışan merhum Üstâd'ın bu hâli, o derecede ruhuna işlemişti ki, vefatından üç
gün önceki son görüşmemizde hatırını sorduğum vakit, hasta yatağından kısık bir
sesle: «Ölmeye çalışıyorum» cevâbını vermiştil Çünkü onun hayat düsturu,
her zaman çalışmaktı. Ben kendilerine nâçiz bir çömez olarak devama başladığım
zaman, Necmeddin Hoca yetmiş iki yaşını sürüyordu. Bu yaşlar - nedense - bizde
herkesin elini işten çektiği, hattâ köşesinde ölümü beklediği yıllardır. Ancak
Hoca, bütün varlığı ile bağlı olduğu İslâm Peygamberi'nin «Hiç ölmeyecekmiş gibi
dünyanız, yarın ölecekmiş gibi ahretiniz için çalışın» emrini, öylesine
benimsemişti ki, mütehassısı olduğu hünerlerin birinden diğerine atlayarak adeta
dinleniyordu!
Bir kimse Kur'anı Kerîm'i hıfza çalışarak hafız, bir başkası
yazı sanatıyla uğraşarak hattat olabilir. Ebruculuk sanatını yahud klasik Türk
cildi yapmayı meslek edinenler de çıkmıştır. Âhârcilik (= kâğıt cilalama
tekniği) veya eski tarz is mürekkepçiliği ile hayatını kazananlara da
târihimizde rastlanır. Hat ve tezhib sanatımızın bir ayrı dalı olan «Zer -
endûd» yazı hazırlamakla uğraşanlar da olmuştur. Ama bütün bu saydıklarımı
bir şahıs - en iyi şekliyle - toplayarak «gülcülük» ile râyihalandırmışsa
ve «okçuluk» sporu ile gelecek nesillere kadar atabilmişse, işte onun adı
Necmeddin Okyay olur! Eskiden, elinde çeşitli marifet ve hüner bulunan böyle
kimselere Hezârfen (= bin fen sahibi) denilirdi ve - nurlu yüzünü
hâlelendiren beyaz sakalıyla - Necmeddin Hoca, bu Osmanlı Türk tipinin ayakta
kalabilen son ihtişamlı temsilcisiydi. Üstün kabiliyetlerini yerinde
kullanabilecek keskin bir zekâya da sahip olduğu içindir ki, bu kadar çeşitli
sanat kollarında ihtisas derecesine varan başarıyı sağlamıştır. Hoca'da yarım iş
yoktu, önce öğrenir, sonra Fuzûli gibi:

GÜL, merhumun en büyük meraklarından biriydi. 400 çeşide
yakın çeşitli renklerde gül yetiştiren hoca, resimde bunlardan biriyle
görülüyor. |
«Aşk İmiş her ne var âlemde,
İlm bir kıy! û kaal imiş ancak»
mertebesine ererek âşıkane eserler verirdi.
Hoca'nın - samimî bir tevazu ile - dâima tekrarladığı şu sözü
hatırlarım: «Evlâdım, o devrin en büyük üstadlarından ders gördüm. ama kendim
adam olamadım!». Halbuki Hoca, isimlerini aşağıda sıralayacağım o büyük
üstadların durulup bükülüp bir şahıs hâline gelmiş şekli gibiydi:
* Kur'an-ı Kerim hıfzı: Hafız Nazif Efendi.
* Sülüs - Nesih yazılan: Hacı Arif Efendi (1830 - 1909).
* Ta'lîk ve Celi Talik: Sami Efendi (1838 - 1912).
* Ebruculuk, âhârcillk: Özbekler Şeyhi Hezarfen Edhem Efendi (1829 - 1904).
* Okçuluk: Sultan Aziz'in Okçubaşısı Seyfeddin Efendi.
Eski Türk cildi yapmayı kırk yaşından sonra kendi gayretiyle
öğrenen Necmeddin Efendi'nin 1916'dan 1948 yılına kadar «Medresetü'l Hattatıyn»
ve sonra Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde devam eden hocalığı 1948'den bu
yana, evinde hususi olarak devam etmekteydi. Görme kabiliyetinin azaldığı son
birkaç yılda bile, adetâ onun nefesi bize bir rahmet, bir fayda idi. İmzasız
yazıların hangi hattata aid olduğunu, hattâ hangi tarihte yazıldığını söylemek
de Necmeddin Efendi'ye sanki Yaradan'ın bir ihsanı ve ilhamı idi. Bu mevzuda
gâibden haber verir gibi koyduğu teşhislerin çok kimselere «Vay canınal»
dedirttiğine şâhid olanlar az değildir...
Sanat tarihimizde, «Necmeddin Ebrûsu» denilen çiçekli
Ebrülarıyla ayrıca isim bırakan Hoca'nın bahçesi eskiden bir gül cenneti idi.
Dört yüz çeşide kadar yetiştirdiği güllerin hepsinin Latince isimlerini bildirdi
ve madalyaları vardı.
6 Ocak 1976 salı günü, Necmeddin Efendi'nin yarım asra yakın
imam ve hatib olarak vazife gördüğü Üsküdar Yeni Valide Camii'nden kaldırılan
cenazesi, Karacaahmed Sultan Mezarlığı'nda - meşhur hattat Şeyh Hamdullah (1429
- 1520) a komşu olarak - defnedildi. Böylesine dolu bir sanat hazinesini, kara
toprağa gizlemenin hüznü içinde hemen kaleme alınan şu kırık dökük satırlar,
onun ancak rahmetle anılmasına vesile olacaktır.
■
M. UĞUR DERMAN

NECMEDDİN Okyay'ın talik yazılarından biri.
(Z. Metin ATEŞ arşivi)
Sitenin Notu:
Türk okçuluğunun yaşayan son efsanelerinden, Türk Yay yapım sanatının son
"kara kutu"su Necmeddin Okyay'ın ölümünün üzerinden 33 yıl geçti. Kendisini
rahmetle anıyoruz. Geçtiğimiz haftalarda Kemankeş ekibi olarak, Belediye
kayıtlarında "boş hane" olarak gördüğümüz Hoca'nın Toygartepe'deki evinin
olduğu yere gittik. İçimizde hem üst katında bir çok yay barındırdığını
bildiğimiz o evi görme, hem de belki okçulukla ilgili bir iz yakalama umudu
vardı. Fakat adrese vardığımızda gördüğümüz yeni binanın, henüz 2 sene önce
yapıldığını öğrenecektik. Türk Okçuluğu ile ilgili insanlar, yapılar,
anıtlar, anılar, kitaplar yavaş yavaş yok oluyor... Lütfen rastladığınız en
ufak bir izi bizimle paylaşmaktan, en ufak bir anısı ve bilgisi olanı
bizimle tanıştırmaktan çekinmeyiniz. Türk Okçuluğunu tarihi ile birlikte
canlandırmaya gayret eden grup olarak sizlerden gelecek her türlü bilgiye
açız ve açığız.
Kemankeş Arşivi yazıları
|
|