Yayın: Yedigün (No: 324 Cilt:13, 1939) Yazar: Hikmet Münir | Bu makale 84 yaşında |
Okspor
Asırlarca Türk gücünün silâhı, oyunu, sanatı olmuş olan ok
bugün Türk gençlerinin kuvvetli pazularında yeni bir spor seklini almıştır ve
tekrar canlanan bu spor, gözlerimizin
önüne eski kahraman okçuları getirmektedir.
OKSPOR KURUMU BU MİLLÎ SPORUMUZU CANLANDIRMAK İÇİN KURULMUŞ BİR
TEŞEKKÜLDÜR VE ŞİMDİKİ HALDE HENÜZ PEK AZ OLAN ÂZASI İLE ÇALIŞMAKTADIR.
FAKAT OKÇULARIMIZIN GÖSTERDİĞİ CANLILIK BU TEŞEKKÜLÜN YAKINDA ÇOK DAHA
GENİŞLİYECEĞİNİ ÜMİT ETTİRMEKTEDİR |
Yazan: HİKMET MÜNİR

Yayın nasıl çekileceğini biliyor musunuz? |
SİZ hangi sporla uğraşıyorsunuz? Futbol mu oynuyorsunuz? Tenis mi? Koşu mu
yapıyorsunuz; yüzüyor musunuz; bisiklete mi biniyorsunuz? Yahut bu sporların az
çok hepsinden gelebilecek bir faydayı temin edecek olan öz bir spor mu
arıyorsunuz?
Tam mânasile kendimizi spora vermiye imkân bulamasak bile,
hepimizde sporla alâkadar olmak isteği var. Futbol sahalarının, güreş
meydanlarının ve arada bir kurulan boks ringlerinin etrafına, buhranlı
zamanlarda mitinge gider gibi toplanıyoruz. Başkalarının yaptığı spora
oturduğumuz yerden avuçlarımız kızarırcasına alkış tutarak, tepinip haykırarak
olsun iştirak etmiye çırpındığımız görülüyor. Heves ve temayül bu derece
kuvvetli iken, yine de kendinizi her bakımdan tatmin edecek bir spor uğraşması
bulamadıysanız, size hem millî, hem her cihetçe vücudunuzun inkişafına yarıyacak
olan büyük ve tarihî bir sporu tavsiye edebiliriz: Ok sporu.

Okspor Kurumu azaları hep birden nişan alarak ok
atıyorlar. |
Beyoğlunda eski Fransız sefarethanesine gidilecek yerde Parti
binasının üst katında şimdiki halde maalesef 117 kişiyi aşmamış bulunan genç bir
kadın ve erkek kalabalığı, bütün Türk tarihi boyunca muhtelif şekillerde
kullanılarak erişilmez şanlı zaferler ve şerefli rekorlar kaydetmiş olan ok ve
yayın asîl sporunu yapmakla meşguldür.
Orasını bilhassa antrenman günlerinde ziyaret ettiğiniz zaman
gerçekten mütehassis eden bir manzara karşısında kalıyorsunuz. Çünkü ok ve yay,
kendisile meşgul olan vücudu yalnız işletmekle kalmıyor, ona bir ulviyet de
veriyor. Yayını germiş bir genç kadm veya erkek o muhteşem vaziyeti ile yarı
ilâhı andırıyor...

Ok ve yay yapmak da Türk işçisine has ince bir sanattır. |
|

Oku hedefine göndermek üzere gerilen yay. |
Bu teşekkülün adı, bütün Türk gençlerinin bilmesi ve alâkadar
olması lâzım gelen «Okspor Kurumu» dur.
1937 de Vasıf Erkman, Safi Toksöz, Tahsin Doğrumoğlu, Halim
Kunter, Hüsnü Tengüz, İhsan Üstsöz ve Vakkas Okatan gibi millî sporun
canlanmasile uğraşan müteşebislerin gayreti, Cumhuriyet Halk Partisinden lâyık
olduğu himayeyi görünce, «Okspor Kurumu» Partinin bünyesi dahilinde teşekkül
edivermişti. Ok sporu asırlarca Türk gücünün bazan silâhı, bazan spor vasıtası,
bazan sanat eseri ve ekseriya hepsi birden olmuş, maddî ve manevî kuvvet
mekanizmamızı işletmiştir. Bir ok ve yayı ele aldığınız zaman onun üzerinde hem
metanetinin işaretini, hem sanatın kıvrak izlerini görürsünüz. Yay, Türkün güzel
ve bükülmez kolunu temsil eder; diyebiliriz. Bükmiye teşebbüs etseniz bile, o
uzvun size bu imkânı vermesi, sadece geri tepmek içindir.
* * *

Ok sporu kadın ve erkek gençlerimizin heves ettikleri ve dört elle sarıldıkları
yeni bir spor halini almıştır. |
Merakınız kâfi derecede uyandı sanırım. Hayalinizle şimdi Türkün tarihî gücünü
teşhire sahne olmuş bir stada doğru yollandınız. Okmeydanındasınız. Orada bir
spor günü... Halk alabildiğine dolmuştur. Okmeydanı, İstanbulun en eski ve
zengin stadı. Orada yalnız ok sporu değil, hem cirit oynanıyor, at yarışları,
güreşler yapılıyor. Ve az aşağıda Aynalıkavak kasrının önünde kayık yarışları...
iri gövdeli, olgun pazılı ve kalkan göğüslü Türkler... Yürüyüşlerinden zarif bir
azamet dağılan, yaylan elinde, okları belinde Okspor kahramanları... Hakemler
dizilmiş, heyetler teşekkül etmiştir ve gayet ince bir itina ile hazırlanmış
olan programın tatbikine başlanıyor.
Bugün, geçen spor haftasında erişilen mesafelerin, vurulan hedeflerin rekorları
kırılacak. Okmeydanı muhtelif Türk okçularının, tarihte aştığı ve yine de ancak
bir Türk okçusu ile tamamlanacak olan zafer merhalelerinin alâmetlerile doludur.
Her rekortmenin ayağının bastığı yere «bir ayak taşı», okunu attığı mevkie bir
«menzil âbidesi» dikilmiştir. Buralara ayak basabilenlere ve o menzil taşını bir
parmak olsun aşabilenlere ne mutlu!

Çelik gibi bir pazıdan kuvvet alarak demir bileklerde gerilen bir yay ve çekilen
bir ok.
Uzun mesafe sporu yapılıyor. Miyarı bir «gez» yani 66 santimetre olan mesafenin,
bundan bir hafta evvel bir ayak taşından itibaren 861 gezi katedilmişti. Kılıççı
Yusuf geldi; okunu gerdi, attı. Bunu 47 gez geçti; 908 yaptı; gitti. Ardından
Kandili usta Piyale geldi; 35 gez daha ileri attı; rekoru 943 etti; gitti...
Ardından İbrahim ağa geldi ayni ayak taşından 21 gez daha ileri attı; 964 etti,
gitti. Arkasından pala bıyıklı, çelik bakışlı aslan gibi bir Türk daha geldi.
964 gezi, 975 şe çıkarıp kenara çekildi. Adını sordular. Tevazüundan söylemedi.
«Canım efendim, bu da üzerinde durulacak şey mi?» der gibi bir işaret yaptı,
geçip gitti. Rekor siciline onu «nâmalûm» diye kaydettiler... Rekorlar bu minval
üzere kınla kınla Vicahetli Mehmet ağa adında bir rekortmene kadar gelmişti ve
oklarla katedilen mesafe 1038 gezi bulmuştu. Herkes hayret ediyordu. Bütün
seyircilerin zihninde «acaba bunun daha ötesi olabilir mi?» der gibi gıcıklayıcı
bir sual kıvranıyordu. Var ya... Türke ne nasip olmaz ki! işte Mehmet ağa da
geldi ve aynı ayak taşından okunu bir fırlatmasile 15 gez daha aşıp onu 1053 gez
yaparak günün rekorunu orada kırdı. Ve ahali, kendilerini mest eden hayret ve
takdir zevkleri içinde üçer beşer biribirile konuşarak, başlarını iki yana
sallıyarak ve gelecek spor gününde ayni yerde buluşmak üzere yavaş yavaş
dağılmıya başladılar. Akşam oluyor...

Okçulukta büyük bir maharet sahibi oluncıya kadar okları bukadar yakın hedeflere
atarak çalışmak lâzımdır. |
Saf bir Türk sporu olan ok sporunun üzerine bilhassa ikinci Hamit devrinde hakikî bir akşam kapanmıştı. Ondan sonraki devirlerde birkaç defa kalkınmak
istemişse de, devam etmiyen birçok diğer teşebbüsler gibi ok sporu da inhitata
yüz tutmuştu. Bugün doğan güneşin ziyaları, ışıktan birer ok olmakla kalmıyor,
ayni zamanda ok millî sporumuza karşı göstereceğimiz şevkin hararetini temsil
edecektir.
«Okspor Kurumu» İbrahim Özok, Bahir Özok, Necmettin Okyay, Kemal Gürses, gibi
eski üstatları toplıyarak Türk gençlerinin yetişmesine ve bugün müzeye intikal
etmiş olan ok yay imal sanatının da ihyasına çalışıyor. Bu çalışma, hiç şüphesiz
gençliğin göreceği rağbetle daha çok meyva verecektir.
Ok sporu, şimdi bütün dünyada yayılmış modern bir spor halindedir. Amerikada ve
Avrupada binlerce genç ok sporu ile uğraşıyor, ve ok sporu mensuplarının yüzde
sekseni kadındır. Bunun da sebebi tehlikesiz bir spor olmasındadır. Avrupalılar
ve Amerikalılar kışın tenis evlerinde dahi oynıyabilmek için odalarında ufak
mikyasta tenis sahaları kurdular. «Minyatür tenis» adını verdikleri bu oyunla
enerjilerini kısarak çocukça, oyalanmıya çalışmaktaydılar. Fakat oksporu her
yerde oynanan bir spordur. Açıkta, kapalı salonda ve hattâ küçük bir odada
bile... Elverir ki, içinizde bu asîl millî idmanı şaha kaldıracak azim ve
kolunuzda o yayı gerip oynatmıya varmış kuvvet olsun!
Hikmet Münir
(Kaynak: Z. Metin ATEŞ arşivi)
Kemankeş Arşivi yazıları
|
|